Sosyalizm ve Din - V. İ. Lenin

 

 

SOSYALİZM VE DİN

 

Modern toplum tümüyle, büyük işçi kitlelerinin, toprak sahipleri ve kapitalistler sınıflarından oluşan çok küçük bir azınlık tarafından sömürülmesi temeli üzerine kuruludur. Köleci toplumdur bu, çünkü ömürleri boyunca sermayenin hizmetinde çalışan «özgür» işçiler, kapitalist köleliğin güçlenmesini ve devamını sağlayan kârları üreten köleler olarak var olmaları için en gerekli araçları elde etmekten başka hiçbir «hak» sahibi değillerdir.

 

İşçileri ezen ekonomik baskı, kaçınılmaz olarak, çeşitli biçimlerde politik baskıyı, toplum içinde aşağılanmayı, kitlelerin entelektüel ve manevi hayatında aptallaşma ve çürümeyi doğurur. İşçiler, ekonomik haklarını elde etme uğruna mücadele etmek için az çok bir politik özgürlük kazanabilir, ama sermayenin iktidarı ortadan kaldırılmadıkça, hiçbir özgürlük onları yoksulluktan, işsizlikten ve baskıdan kurtaramayacaktır. Başkasının çıkarına durmadan çalışmak, yoksulluk ve kaderine terk edilmişlik yüzünden ezilen halk kitlelerini her zaman ve her yerde bunaltan ruhsal baskı yöntemlerinden biri de dindir. Tanrılara, şeytanlara, mucizelere inanç nasıl ilkel insanın doğa ile savaşındaki güçsüzlüğünden doğuyorsa, ahirette daha iyi bir hayat yaşama inancı da aynı kaçınılmazlıkla sömürülen sınıfların, sömürücülere karşı mücadelelerindeki güçsüzlüklerinden doğar. Din, bütün hayatları boyunca yoksulluk içinde acı çekenlere sabırlı olmayı, boyun eğmeyi öğütler, onları öbür dünyada kavuşacakları ödüllerin umuduyla avutur. Başkalarının emeği sayesinde yaşayanlara gelince, din bunlara yeryüzündeki hayatlarında yardımsever olmalarını salık verir, böylelikle sömürücü olarak varoluşlarını sürdürmelerini kolaylıkla haklı çıkarmalarını sağlar, bu gibilere mutlu bir hayatın kapılarını açacak anahtarı ucuz ucuz satar. Din, halkın afyonudur. Din, sermaye kölelerinin insan olarak besledikleri umutları, biraz olsun insanca yaşama isteklerini içinde boğdukları bir çeşit manevi içkidir.

 

Fakat durumun bilincine varan, kendisini kurtaracak mücadeleye atılmak üzere ayağa kalkan köle, yarı yarıya köle olmaktan çıkmıştır. Büyük endüstrinin oluşturduğu, şehrin eğittiği modern, bilinçli işçi, dini önyargıları hoşgörüyle bir yana iter, «göksel hayat» ile uğraşmayı papazlara ve burjuva Tartüflerine(12) bırakır, bu dünyada daha iyi bir hayata erişme mücadelesine dört elle sarılır. Bugünün proletaryası, din sarhoşluğunu yenmek üzere bilime başvuran, işçiyi yeryüzünde daha iyi duruma yükseltmek için gerçek bir mücadele içinde örgütleyerek, onu öbür dünyaya inanmaktan kurtaran sosyalizmin safında yer almıştır.

 

Din, kişisel bir sorun olarak kabul edilmelidir; sosyalistlerin dine karşı tutumları genellikle bu şekilde belirlenir. Fakat herhangi bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için, bu kelimelerin anlamı kesinlikle belirtilmelidir. Biz, devlet karşısında dinin kişisel bir sorun olmasını şart koşuyoruz, fakat kendi partimizle ilgili konularda, dini hiçbir şekilde kişisel bir sorun olarak kabul edemeyiz. Devlet, dine karışmamalı, dini kuruluşlar devlet iktidarına bağlı olmamalıdırlar. Herkes, herhangi bir dine inanmakta, ya da hiçbirine inanmamakta, yani genellikle bütün sosyalistler gibi tanrıtanımaz olmakta tamamıyla serbest olmalıdır. Medeni haklarda, dini inançlardan dolayı hiçbir ayırıma göz yummamalıyız. Resmi belgelerde, yurttaşların din ve mezhepleriyle ilgili her türlü kayıt mutlak biçimde ortadan kaldırılmalıdır. Devlet, ne kiliseye, ne de din ya da mezheplerle ilgili kurumlara hiçbir şekilde para yardımında bulunmamalı, bunlar, iktidar karşısında tamamıyla özgür ve bağımsız dindaş yurttaşların oluşturduğu kurumlar şekline dönüştürülmelidir. Ancak bu haklı davalar, kilisenin utanç verici, lanet olası geçmişine son verecektir. Rusya'da kilise devletin kölesi, Rusya yurttaşları ise devlet kilisesinin köleleriydiler. Ortaçağ engizisyon yasaları varlığını sürdürüyor ve uygulanıyordu, (günümüze kadar yasal yargılarda yer almıştır). Bu yasalar, inanca da inançsızlığa da zulmediyor, vicdanı ayaklar altında çiğniyordu. Sosyalist proletaryanın modern devlet ve kilise karşısında savunacağı hak davası, kilise ile devletin tam olarak birbirinden ayrılmasıdır.

 

Rusya devrimi, bu hak davasını pratik özgürlüğün ayrılmaz ve zorunlu bir parçası olarak sonuçlandırmalıdır. Nefret edilen feodal polis otokrasisinin bürokratik rejimi, kilise çevrelerinde bile hoşnutsuzluk, kaynaşma ve öfke uyandırdığından, Rusya devrimi bu bakımdan özellikle elverişli koşullar içine girmiştir. Rusya Ortodoks papazlar zümresi, ne kadar yoksul, ne kadar cahil olursa olsun, yine de eski düzenin yıkılışının çatırtısıyla uyanmıştır. Bugün, papazlar zümresi özgürlük davasını destekliyor, resmi bürokratlığa, keyfi yönetime, «tanrının hizmetkarlarına polis hafiyeliği yaptırılmasına» başkaldırıyor. Biz sosyalistler, papazlar zümresinin namuslu ve samimi temsilcilerinin haklı davalarını sonuna kadar götürerek, özgürlükten söz ettiklerinde sözlerini kabul ederek, onları din ve polis arasındaki tüm bağı kesinlikle kırmaya zorlayarak bu hareketi desteklemeliyiz. Ya samimisinizdir ve bu durumda dinle devlet işlerinin ayrılmasını, dinin kişisel bir sorun olduğunun mutlak ve kategorik biçimde ilan edilmesini istersiniz, ya da bu bilinçli özgürlük mücadelesine katılmazsınız ki, bu da, sizin her zaman için ortaçağ kalıntısı geleneklerin esiri olduğunuzu, resmi terfi ve ödüller istediğinizi, manevi silahlarınızın gücüne güvenmediğinizi, devletten bahşiş kabul etmeye devam ettiğinizi gösterir ve eğer öyleyse Rusya'nın bilinçli işçileri size karşı amansız bir savaş açacaklardır.

 

Sosyalist proletarya partisine göre, din kişisel bir sorun değildir. Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele eden, bilinçli, öncü militanlar birliğidir. Bu birlik, bilinçsizliğe, bilgisizliğe ya da dini inançlar biçimi altında halkın cahil bıraktırılmasına karşı kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. Basınımız, propagandamız gibi salt ve baştan aşağı ideolojik silahlarımızla dinin zihin bulandırıcı etkisini alt etmek için din ve devletin tamamıyla ayrılmasını istiyoruz. Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi, kuruluşu sırasında, amaçlarından birinin de, işçilerin din yüzünden aptallaştırılmasıyla mücadele etmek olduğunu belirtmişti. Bizim için, fikir mücadelesi kişisel bir sorun değildir, bütün partiyi, bütün proletaryayı ilgilendirir.

 

Fakat bu böyle olduğu halde, neden programımızda tanrıtanımaz olduğumuzu ilan etmiyoruz? Neden Hıristiyanlara ve öteki dinlere inananlara partimize girmeyi yasaklamıyoruz?

 

Bu soruya verilecek cevap, burjuva demokrasisiyle sosyal-demokrasinin din konusundaki görüşleri arasındaki çok önemli farkı ortaya çıkaracaktır.

 

Programımız tamamıyla bilimsel, kesinlikle materyalist bir felsefe üzerine temellendirilmiştir. Programımızı açıklamak için, dinin gerçek tarihi ve ekonomik kökenlerini açıklamamız gereklidir. Propagandamız zorunlu olarak tanrıtanımazlığı içerir ve bu konuda feodal çarlık rejimince bugüne kadar yasaklanan, kovuşturmalara uğrayan bilimsel literatürü yayınlamak artık partimizin etkinlik kollarından biri olmalıdır. Büyük bir olasılıkla Engels'in bir gün alman sosyalistlerine verdiği şu öğüde uyacağız: «XVIII. yüzyılın tanrıtanımaz ve tasavvuf düşmanı Fransız yazınını çevirip kitlelere yayınız.»(13)

 

Ancak, hiçbir şekilde, burjuva radikal demokratların sık sık yaptığı gibi din sorununu sınıf mücadelesinin dışında, «salt mantık» açısından ele alanların idealist soyutlamalarına dalmamalıyız. Sınırsız bir baskı ve işçi kitlelerinin aptallaştırılması temeli üzerine kurulu bir toplumda, dini önyargıların yalnızca propaganda ile ortadan kaldırılabileceğine inanmak saçmadır. İnsanlığın üzerindeki din baskısının, toplum içindeki ekonomik baskının ürünü olduğunu unutmak, burjuva dar görüşlülüğüne işarettir. Proletaryayı, kendiliğinden desteklediği, kapitalizmin karanlık güçlerine karşı mücadele aydınlatamıyorsa, kitaplarla, propaganda ile aydınlanacağını beklemek boşunadır. Yeryüzünde bir cennet yaratmak için savaşan ezilen sınıfların bu gerçek devrimci mücadelelerinin birliği, bizim için, proleterlerin gökteki cennet üzerine görüş birliğinden daha önemlidir.

 

İşte bu nedenle, programımızda kendimizi tanrıtanımaz ilan etmiyoruz ve etmemeliyiz; yine aynı nedenle, eski önyargıların bazılarından kurtulamayan proletere, partimize katılmayı yasaklamıyoruz ve yasaklamamalıyız. Bilimsel dünya görüşünü daima öveceğiz; bu, bazı “Hıristiyanların” tutarsızlığına karşı vazgeçilemeyecek derecede gereklidir. Fakat hiçbir zaman din sorununu birinci plana almayacağız. Baş sorunumuz din değildir. Önemi üçüncü derecede kalan görüşler, bir takım hayaller adına gerçek devrimci mücadeleye atılan güçlerimizin bölünmesine izin vermemeliyiz. Bu dini görüşler, bütün politik değerlerini pek çabuk yitirir ve ekonomik evrimin akışıyla sürüklenip hurdalığa atılırlar.

 

Gerici burjuvazi, her yerde ve her zaman, din ve mezhep düşmanlıklarını körüklemeye büyük özen göstermiştir. Rusya'da da aynı şeyi yapmaya başlıyor. Bundan amacı, kitlelerin dikkatini din ve mezhep düşmanlıklarına çekmek, pratikte devrimci mücadelesi içinde birleşen Rusya proletaryasının çözümlemeye çalıştığı gerçek temel politik ve ekonomik sorunları bir yana bırakmalarını sağlamaktır. Bugün, özellikle Yüz-Karaların Yahudi pogromlarında (kıyımlarda) kendini gösteren bu gerici politika, yarın belki de daha kurnaz ve etkili biçimlere bürünecektir. Biz, durum ne olursa olsun, bu oyunların karşısında soğukkanlı, kesin ve kararlı, sabırlı propagandamızı yürüteceğiz. Bizim propagandamız, ikinci dereceden uyuşmazlıkları kışkırtmayı reddeden, proletarya dayanışmasının ve bilimsel dünya görüşünün propagandasıdır.

 

Devrimci proletarya sonunda, dinin devlet karşısında kişisel bir sorun sayılmasını kabul ettirecektir. Ortaçağın küfünden arınan siyasi düzen içinde, proletarya, insanlığın dini inançlarla aptallaştırılmasının gerçek nedeni olan ekonomik köleliği ortadan kaldırmak için açıktan açığa, büyük bir mücadeleye atılacaktır.

 

«Novaya Jizn» No 28                               Lenin, Bütün Eserleri 3

 

Aralık 1905                                                Paris-Moskova,

 

İmza: N. Lenin                                          c. 10. s. 80-85

 


 

Çeviren: Nadiye R. Çobanoğlu

 

Not: Yar Yayınları’nın Proletarya Kültürü kitabından alıntıdır. Her hakkı saklıdır.

Kapat