İki At (Baltık Masalları'ndan)

Coronavirüs (COVID-19) yüzünden yaşadığımız zor günleri bir an önce atlatmak ve karantina zamanını bir nebze de olsa çekilebilir kılmak umuduyla, yakında yayınlamayı umduğumuz Baltık Masalları kitabımızdan, bir Estonya masalını sizlerle paylaşıyoruz.

 

Olanaklarımız elverdikçe önümüzdeki günlerde de böyle paylaşımlara devam etmeye çalışacağız.

 

İyi okumalar. Sağlıkla ve güzellikle dolu günler diliyoruz.

 

İKİ AT

 

Bir zamanlar iki at varmış: Biri kibar bir beyin atı, öteki ise bir köylünün atıymış. Bu ikisi çok iyi arkadaşmış ve karşılaştıkları zaman tatlı tatlı sohbet ederlermiş. Fakat bir gün, zengin beyin eşkin atı, köylünün atına sataşmış:

 

“Sen safkan bir at değilsin,” demiş ona. “Beni yaylı bir faytona bağlarlar, sense yük arabası, saban, tarla sürgüsü çekersin. Sen hep saman yersin, ama beni yalnızca arpayla beslerler. Şu bacaklarıma bir bak! Nasıl da güzel ve ince! Senin bacakların kalın ve kaba. Toynaklarım tertemiz, seninkilerse çamur içinde! Boynun eğri, benimkiyse kuğu boynu gibi biçimli! Tüylerim ipek gibi parlıyor, seninse kılların ter içinde! Benim alnımda beyaz bir akıtma var, sende ise böyle bir şeyden eser yok! Söyle bakalım, hangimiz daha güzeliz?”

 

“Sen,” diye yanıtlamış beygir. “Tabii ki sen daha güzelsin.”

 

“Elbette!” demiş küheylan, başını dikerek. “Bir de yolda gidişimi görsen, ne harika! Adımlarım hem çok hafif, hem de hızlıdır. Arabayı rüzgar gibi uçururum, yer sanki ayaklarımın altında geriye doğru kayar! Benim yaptıklarımı sen başaramazsın!”

 

“Ne gezer!” diye alttan almış köylünün atı. “Neyleyim, bende öyle marifetler yok!”

 

“Yok elbette!” diyerek bastırmış zengin efendinin atı. “Besbelli bir şey bu! Sen bir sümüklü böcekten bile daha hızlı gidemezsin.”

 

“Ne yazık ki, sümüklüböceği geçemem!” diye cevap vermiş köylünün atı. “Ama sana gelince iş değişir, seni geride bırakırım.”

 

Küheylan, bu söze çok sinirlenmiş. Nallarıyla yeri eşelemiş, burnundan solumuş, öfkeyle yelesini silkelemiş.

 

“Pekala!” demiş, “görelim bakalım.”

 

Hemen yarışmaya karar vermişler: Birinden biri aman dileyip pes edinceye kadar yuvarlak bir pistte dönüp koşu yapacaklarmış.

 

Zengin beyin safkan atı, başı dik, dörtnala koşarak yarışa başlamış. Köylünün atına tur bindirmiş hemen, ikinci turda yine onu yakalamış ve arayı açmış. Sevinçten kişneyerek bağırıyormuş:

 

“Çok yoruldun, tıkanacaksın. Biraz nefes almak istemez misin?”

 

“Sen beni merak etme,” diye cevap vermiş köylünün atı.

 

Üçüncü turda, eşkin at yine rakibini yakalamış; neşeyle kişniyormuş yine:

 

“Biraz soluklanmaya ne dersin? Çok yoruldun, tıkanacaksın.”

 

“Merak etme, bir şeyim yok,” diye yanıtlamış öteki.

 

Dördüncü turda, küheylan yine öndeymiş. Ama kişnemesi şimdi pek kuvvetli çıkmıyormuş, kendine güveni de azalmış:

 

“Biraz... soluk... almak... istemez misin? Nefesin... kesilecek...”

 

“Beni merak etme,” demiş yine öteki at. “Ama sen soluksuz kalmış gibisin.”

 

“Ters bir adım attım da... Ayaklarım dolandı,” diye homurdanmış bey atı ve yine dörtnala kalkmış.

 

Beşinci turda, küheylan rakibini yine geride bırakmış. Ancak, artık kişnemiyor, susuyormuş.

 

“Niye sesin soluğun kesildi, arkadaş?” diye sormuş yük arabası atı.

 

“Ayağım bir köke takıldı,” diye palavra atmış bey atı.

 

Altıncı ve yedinci turda, artık küheylanla köylünün atı başa baş birlikte gidiyorlarmış. Sekizincide, araba beygiri rakibini geride bırakırken şu soruyu sormuş:

 

“Neden yavaşladın, arkadaş? Yoksa yoruldun mu?”

 

“Hayır!” diye inat etmiş bey atı. “Dalmışım, kafam düşüncelerle dolu...”

 

Dokuzuncu turda, zengin beyin atı artık koşamıyormuş. Yere yuvarlanmış, düştüğü yerde debelenip duruyormuş.

 

Öteki at sormuş:

 

“Neyin var? Kendini kötü mü hissediyorsun?”

 

“Hayır, bir at sineği rahatsız ediyor beni. İğnesiyle delik deşik etti derimi, namussuz. Hele onu bir kovayım da, yine gelip yarışa devam ederim. Zamanımız çok nasılsa.”

 

Tırıs tırıs koşusuna devam eden beygir:

 

“Doğru söylüyorsun,” demiş.

 

Onuncu turda, bey atı yarışı bırakıp yavaşça çalılıklar arasına otlamaya gitmiş. Rakibiyle göz göze gelmekten çekiniyormuş.

 

“Hey arkadaş, yemek zamanı mı şimdi?” diye ona bağırmış beygir.

 

“Aaa, acıktık tabii ya! Akşam yemeği vakti geldi,” demiş safkan bey atı, suratı bir karış asıkmış. “Görmüyor musun, ortalığı sis basıyor. Sen de biraz dinlen dostum, nasılsa sabaha kadar koşacak çok zamanımız var.”

 

“Yoo, olmaz!” demiş köylü atı. “Daha yeni yeni ısınmaya başladım. Hele on tur daha atayım, üstüne on tur daha ekleyeyim, sonra bakarız.”

 

O gün bu gündür, beyin atı bir daha hiç yüksekten atıp övünmemiş; çünkü köylü atının başarısından gereken dersi almış.

 

Derleyen ve Çeviren: Nadiye R. Çobanoğlu

 

Not: Yar Yayınları'nın Baltık Masalları kitabından alıntıdır. Her hakkı saklıdır.

Kapat